Bu gelişmelere paralel olarak gümrüklere ilişkin bakış açısı da değişmek durumunda kalmıştır. Bu nedenle dünya ticaretinde yer alma çabası içinde olan ülkeler zorunlu olarak gümrük politikalarını yeniden belirlemek ihtiyacını duymaktadır. Yüz elli yılı aşan tarihi içinde değişik yapılanmalar içinde yer alan “Türk Gümrük Teşkilatı” da bu zorunlu gümrük politikalarından payına düşeni almış bulunmaktadır.
Özellikle iki veya çok taraflı ticari entegrasyonlar içerisinde yer alan ülkelerde, Gümrük idarelerinin gelir toplayıcılık niteliği zayıflamakta, buna bağlı olarak ta, gümrük vergilerinin milli bütçe içindeki payı önemli ölçüde azalmaktadır. Ancak bu gelişme gümrük idarelerinin önemini azaltmamış aksine bu tür ülkelerde gümrük idareleri artık klasik vergi tahsili yapan bir kurum hüviyetinden çıkarak dünya ticari trafiğine ve dünya insanının beklentilerine uygun daha teknik bir yapıya bürünmüştür.
Artık gümrüklerin; uluslararası arenada ticari haklarının korunması, haksız rekabetin önlenmesi, gözetim ve koruma önlemleri, fikri mülkiyet hakları, insan sağlığı, kültürel malların korunması, tıbbi amaçlı ürünlerin değişimi, zehirli atıklar ve nesli tehlikede olan bitki ve hayvan türlerinin korunması, uluslararası suç ve suçlular, software ürünler ve ekonomik etkili iş ve işlemler gibi değişen alanlarda uzmanlık gerektiren konularda yapılanma içine girmeleri kaçınılmaz olmuştur. Ayrıca uluslararası ticaret istatistiklerine en kısa sürede ulaşma isteği, gümrük idarelerini Bilişim teknolojini kullanarak, daha yoğun bir veri işleme, depolama ve takip sürecine sokmuştur.
Bu denli hayati bir fonksiyon üstlenen bir teşkilat, doğal olarak dış ticaret hayatında misyonuna uygun işlev sürdürürken bazen sevimsiz, hatta ticari yaşamın önünde bir engel gibi görülebilmektedir. Dış ticaret trafiği üzerinde etkin rolüne karşın, gümrük idareleri; esas itibariyle bir kamu kurumu olmaları dolayısıyla, kamuoyunda “müdahaleci ve engelleyici” olarak bilinir.
Bu gün ülkemizde de, dünya konjonktürüne uygun olarak gelişen ve adeta sınırları zorlayan dış ticaret trafiğinin mümkün olduğunca sorunsuz, hızlı ve etkin bir biçimde sürdürülebilmesinin yegane yolu, içe dönük ve kapalı ekonomileri temsil eden gereksiz formaliteler ile yetki kargaşasının ortadan kaldırılması olarak görülmektedir.
Dış ticaret süreci içerisinde yer alan ve bu gün için gerekliliği ve işlevi tartışma konusu olan unsurların yarattığı olumsuzlukların bütünü ne yazık ki “gümrük” idaresine ihale edilmektedir. Ancak gümrük idareleri bir yandan kamu güvenliği, devlet gelirlerinin toplanması gibi kamusal görevlerini sürdürürken, diğer yandan yasal ticaretin mümkün olduğunca kolaylaştırılması için de azami gayreti göstermek durumundadırlar.
İşte bir yanda kamu güvenliği ve devletin gelirlerine sahip çıkma refleksi, diğer yanda ise ülke ekonomisinin canlanması, dış dünyadaki ekonomilerle rekabet edebilir hale gelmesini sağlamak, gümrük idarelerinin denge unsuru olma özelliğini en iyi şekilde vurgulamaktadır.
Bu önemli fonksiyon ve misyona rağmen gümrük idareleri, “ne İsa’ya, ne de Musa’ya yaranamamaktadır.” Yüklenen bu misyonla dünyanın hiçbir yerinde gümrük idaresi kamuoyunun gözünde günah keçisi olmaktan kendisini kurtaramaz.
Çünkü bir kefesinde kamu güvenliği ve devlet gelirlerinin toplanmasına ilişkin görevler bütünün yer aldığı bir sorumluluk, diğer tarafta ekonominin canlanması, güçlenmesi ve ülke menfaatlerine uygun bir ivmeye kavuşturulması için teşvik edici bir rol verilen gümrük idareleri bu dengeyi sürekli nasıl koruyabilecek? Kefenin birine biraz daha fazla yanaşıldığında kamu güvenliği ve gelirlerin korunması ön plana çıkacak ama bu defa ihracat engellenecek, ithalat formalitelere boğulacak.
Dış ticaretin daha etkin ve daha hızlı yapılabilmesi için formaliteleri ve denetimi olabildiğince azaltmak gayreti tüm iyi sonuçlarının yanında ne yazık ki, beraberinde yetki ve sorumluk kullanımında yozlaşmayı da getirmektedir. Bu gelişmeler her ülkede ilk zamanlarda dış ticaretin kazandığı ivme karşısında göz ardı edilmekte ama bir süre sonra, haksızlığın, yolsuzluğun ve çifte standardın getirdiği kaos artık dürüst ve yasal işlem yapmayı tercih eden ticaret erbabını da rahatsız etmeye başlamaktadır.
Ülkemizde üzerinde en çok konuşulan, en çok yazılıp çizilen ama ne yazık ki en az bilinen konuların başında “gümrük” gelmektedir. Gümrükle ilgili her olumsuz haber kamuoyunun hemen dikkatini çekeceğinden “gümrükle” ilgili bu tür haberler yazılı ve görsel iletişim organlarının da her zaman ilgi alanında ilk sırayı almakta ve ne yazık ki bu konuda baş gösteren her türlü olumsuzluğun odağına “gümrük” yerleştirilmektedir. Televizyonlardaki yerli dizilerde en yüksek reytingi, içinde mafya ve gümrük yolsuzluklarının işlendiği bölümler almaktadır.
Bu gün gelinen noktada kamuoyunda bilerek veya bilmeyerek oluşturulan bu önyargının kafalardan silip atılması için ısrarla “bu olumsuzluğun içinde gümrük yok”, “gümrükçü temizdir”, “suçu gümrüklerde aramak yerine sistemde arayalım” gibisinden altı boş ve maalesef ispattan yoksun iddialarla vakit geçirmenin ne ülkeye ne de “gümrük camiasına” sağlayacağı bir yarar bulunmamaktadır. Bu nedenle gümrüğü hak etmediği bu olumsuz ön yargıdan arındırmak için hiç vakit kaybetmeden bir seferberlik başlatılmalı ve önümüzdeki yakın bir tarih “milat” ilan edilmelidir.
Bu tarihten sonra, “geçmişte bize haksızlık yapıldı, bizi kamuoyu yanlış tanıdı, bu ithamları hak etmiyoruz” yakınmaları bir kenara bırakılarak, gümrük misyonu gözden geçirmeli, bu misyona uygun yeni, çağdaş, ve şeffaf bir vizyon belirleyerek geciktirmeden kamuoyuna deklere edilmelidir.
Malum ithamlarından kurtulabilmek için gösterilen ferdi gayretleri, bir takım çalışması ile kurumsal potaya aktararak hırsızlığın, yolsuzluğun ve uğursuzluğun üzerine gidilmede öncü güç oluşturulmalıdır.
Bunun için önce kamuoyuna “gümrük, gümrüğün yaşamdaki yeri ve işlevi” ile ilgili doğru, ciddi ve etkin bilgi aktarılmalı, kamuoyunun önemli bir bölümüne sivil toplum örgütleri kanalıyla ulaşılmanın yolları aranılmalıdır. Bu seferberlikte paydaşlar iyi belirlenmeli, özellikle “gümrük müşavirleri derneklerinin” de etkin katılımı sağlamalıdır.
Eğitim çalışmaları, paneller, sempozyumlar, açık oturumlar düzenlenmeli ve bu çalışmalarda işe bu güne kadar denen metotlardan farklı metotlar denenmelidir. Örneğin son on yılda kamuoyunda yer bulan gümrükle ilgili gerçek veya asılsız tüm olaylar incelenerek neden ve sonuçları içerir bir rapor hazırlamalıdır.
Gümrükleri ve gümrükçüyü anlatırken, bu güne kadar gümrükler ve gümrükçüler hakkında konuşan ve yazanların dilini metodunu kullanmak yerine;
Tükettiğimiz gıda maddelerinin ne kadarı ithal malı, bunların ithalinde gümrük görevini yapmaz ve gerekli incelemeyi yapmadan ithale müsaade ederse ne olur?
Serumundan antibiyotiğine, vitamininden, aşısına kadar sağlıkla ilgili ürünler ithal edilirken gümrükçe gerekli inceleme ve araştırma yapılmazsa ne olur?
Çocuklarımızın bir çırpıda en az on tanesinin adını sayacağı ithal gıda ve oyuncaklar denetimsiz geçirildiğinde ne olur?
İthal tohumluklar, gübre ve besleyici yan ürünlerin evsafına uygunluğuna bakılmadan ithali yapılsa ne olur?
Kültür varlıklarının göçüne gümrük engel olmazsa ne olur?
Turist giriş çıkışlarında en küçük bir olumsuzluk olursa ne olur?
Kullandığımız ithal otomobil için gümrükte “TSE”, “CE”. Servis garantisi gibi belgeler aranmadan ithalat yapılırsa ne olur?
Büroda kullandığımız, ithal bilgisayar, printer, fotokopi, faks cihazı gerekli belge ve formaliteler tamamlanmadan ithal edilirse ne olur?
Hasılı bir otomobilin denetimden geçmeden ithal edilen lastiği yolda parçalanırsa, hastanede ameliyat sırasında hastaya verilen serum kötü çıkarsa, yediğimiz ithal peynir bizi zehirlerse, kaçak giren bir silah bir yakınımızın canını alırsa, uyuşturucu kurbanı bir yakınımız gözümüzün önünde heba olup giderse NE OLUR?
Bu örnekleri ve çoğaltabileceğimizi daha birçok örneği düşünerek GÜMRÜK OLMAZSA NE OLUR? GÜMRÜK İYİ ÇALIŞMAZSA NE OLUR? Veya İYİ ÇALIŞIRSA NE OLUR?
Gibi soruları toplumun her kesiminin bir birine sorması sağlanırsa, bunun en iyi ve en gerçek cevabının da yine toplum tarafından verileceğini unutmamak gerekir.